12 Ekim 2012 Cuma

ozon videosunu arıyor!



Dünya tehlikelerinin başında olan ve ilk defa 1976 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından tartışılan “Ozon Tabakasının İncelmesi” konusu, küresel video yarışmasıyla katılımcılarını bekliyor.
Bu yıl 25. kuruluş yılına girecek UNEP’in, Eylül ayında başlatacağı yarışmada ozon tabakasını incelten maddelere dair konular ele alınıyor. Yarışmacılar hazırlayacakları videoda  Montreal Protokolü’nün herhangi bir görüşünü ve bu görüşün nasıl uygulandığı, Dünya’daki tüm yaşamı korumaya nasıl yardımcı olacağı vurgulanması isteniyor. Konuya sadece küresel alanda değil, lokal ve bölgesel alanda da yaklaşım olabilecek.  Dil şartı olmayan  küresel yarışmada, ingilizce dışında hazırlanan videolarda alt yazı olması da gerekiyor. Videoda önemli olan doğru mesajı, doğru şekilde iletilebilmek, bunun için sadece imgeler de kullanılabileceği belirtiliyor.
Hazırlanan videoların www.youtube.com/ozonaction web sayfasına  15 Ekim 2012 tarihine kadar gönderilmesi gerekiyor. Her katılımcının iki videoya kadar katılım hakkı olduğu yarışmanın sonuçları 31 Ekim 2012 tarihinde juri tarafından açıklanacak.
Yarışmanın birincilik ödülü, İsviçre’nin Cenevre kentinde 12-16 Kasım 2012 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 24. Montreal Protokolü toplantısına katılım hakkı,  İkincilik ve üçüncülük için de para ödülü var.  Yarışma sonunda seçilen 10 video, bir yıl boyunca Ozon Sekreterliği ve OzonAction Web sayfalarında yayınlanacak. Ayrıca geri kalan 7 finalistte de UNEP tarafından sertifika verilecek.
Daha ayrıntı bilgi için:
Mr Marco Gonzalez, Executive Secretary, UNEP Ozone Secretariat, Tel: +254 20 762 38 85 Email:marco.gonzalez@unep.org
Ms Anne-Maria Fenner, Information Manager, UNEP OzonAction Programme, Tel: +33 1 4437 1454
Email: anne.fenner@unep.org
 Burcu Özcanoğlu

“Damlaya Damlaya GÖL OLUR, Damlaya Damlaya ÇÖL OLUR”


“Damlaya Damlaya GÖL OLUR, Damlaya Damlaya ÇÖL OLUR”

Çocukların suya olan duyarlılığını, su israfının önemini, hayal gücünü ve merak duygularını harekete geçirecek, eğlenceli aktiviteler sağlayacak olan “Dünya’ya Sahip Çık” projesi ­­Eylül ayından itibaren İstanbul Akvaryum’da çocuklarla buluşuyor
Susuz hayatın düşünülemeyeceği bir dünyada suyun önemini “su”sarak vermeyenlerden biri olan Türk tiyatrosunun yarım asırlık duayeni, Haldun Dormen, “Dünya’ya sahip çık” projesinin en büyük destekçilerinden biri olarak projeye bir “Dormen Parmağı” kattığını söylüyor. Bir yandan ekim ayına kadar bitirmeyi planladığı kitabının hazırlıklarına da devam eden Dormen, projeyle ilgili sorularımızı yanıtlamak için evinin kapılarını NATURELIFE Ekolojik Yaşam Dergisine açtı. Çocukları bilinçlendirmek adına su israfını anlatan “Dünya’ya sahip çık” adlı projede yer almaktan son derece memnun olduğunu dile getiren Dormen, su konusundaki endişelerini manidar bir cümleyle özetliyor. “Damlaya damlaya göl olur, damlaya damlaya çöl olur”
“Çılgın Profesörler” (Nutty Scientists),  35 farklı ülkede 146 temsilci tarafından sergileniyor. Bütün ülkelerde aynı formatta mı hazırlınıyor?
Bildiğim kadarıyla aşağı yukarı aynı. Her ülkede biraz değişiklikler yapılıyor, sonuçta her ülkede bir takım şeyler başka türlü algılanıyor, başka türlü keyif alınıyor. Ufak tefek değişiklikler yapılsa da projelerin temel esası aynı.
Proje 4-16 yaş grubu çocukları bilinçlendirmeyi amaçlıyor. 4 yaşındaki bir çocukla, 16 yaşındaki bir çocuğun bu olaya bakışı ve algılaması çok farklı olabiliyor. Yapılan bu interaktif projede nasıl bir yöntem izleniyor?
Konuların hepsi çocukların algılayabileceği şekilde hesaplanarak yapılıyor bu projede. Projenin esası su. Su, 16 yaşındaki bir çocukta da, 4 yaşındaki bir çocukta da, 54 yaşındaki bir yetişkinde de aynı sorun. 4 yaşındaki bir çocuğun suyu nasıl muhafaza edebileceğini öğrenmesi gerekiyor. 54 yaşındaki bir adamın da traş olurken suyu kapatması gerektiğini öğrenmesi lazım. Çünkü ben kendi adıma yıllar sonra fark ettim suyu boşuna akıttığımızı. Ben damlayla suyu hesaplamaya çalışıyorum. Mutfakta mesela, su açık bırakıldıgı zaman, bulaşık yıkarken çok su israfı oluyor. Allahtan bulaşık makinaları var şimdi de orda su biraz kurtarılıyor.
Oyun kaç kişilik gruplar halinde izlenebiliyor?
100 kişilik gruplar halinde izleniyor, büyük bir yer değil. Bence bu işi daha da büyütmek lazım. Bu sadece akvaryumun yapacağı bir şey değil. Çocukların küçük yaşlarda özellikle daha da bilinçlendirilmesi gerekiyor. Benim zamanımda mesela türk malı kullan, yerli malı kullan beni çok etkilemişti. Ben uzun süre yerli malından başka bir şey kullanmamıştım. Paralı bir ailenin çocuğuydum ama yerli malı kullanmakta ısrar ediyordum. Demek istediğim, bunun gibi şeylerin küçük yaşta aşılanması önemli. Çocuklara “Suyunu ziyan etme, suyuna sahip çık, sudan daha önemli hiçbir şey yoktur” mesajını aşılamak gerekiyor. Bu projeler bu noktada çok önemli.
Çocukların oyunun ne kadarını anladığını düşünüyorsunuz?
Oyunları bir iki kere çocuklarla beraber seyretme imkanım oldu, çocukların reaksiyonları hoşuma gitti. Onlar normal bir olay seyreder gibi seyrediyorlar. Çok küçüklerin zaten bilinçli olarak seyrettiklerini düşünmüyorum ama mesajlar bilinç altına giriyor. Bilinçli olmaları şart değil.
“Çılgın profesörler” ekibi nasıl bir ekipten oluşuyor, bu ekiple tanışmanız nasıl oldu?
Onların çalışmasını çok takdir ediyorum. Çok şeker bir ekip. Fedakarca çalışıyorlar. Benim bu projeyle tanışmam da Demet hanım (Demet Aydın), sayesinde oldu. Kendisiyle iş ilişkimiz eskiye dayanıyor. Arkada çalışan ekip de çok önemli tabi. Buz dağının görülmeyen yeri gibi, onları bir araya getiren ve sağlıklı bir biçimde çalışmalarını sağlayan, arkadaki insanların gücüdür.
Projede aşağı yukarı 10 kişilik bir ekip yer alıyor. Ben dışardan biri olarak projeye destek oluyorum. Gittim, gördüm. Çocuklarla beraber seyrettim. Birkaç şey düşündüm, aslında proje benim projem değil, benim projem dersem çok ayıp etmiş olurum. Ama ben elimden geldiği kadar gözetmenlik yapmaya çalıştım. Katkım oldu. Yine katkım olacaktır.
“Dünyaya sahip çık” projesine çocuklarına izletmek isteyen velilerin Florya’yadaki İstanbul Akvaryum’a gelmeleri yeterli mi?
Okulla beraber geliniyor genellikle ama bir baba veya anne de çocuğunu getirip izletmek isterse izletebilirler. Proje, okul saatleri içinde uygulanıyor. Bu konuların okullarda ders olarak da işletilmesi gerekiyor. Onun için de devletin bu işe girmesi gerekiyor.
Projede sadece çocuklara yer veriliyor. Bana göre çocuklarla beraber yetişkinlerin de bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmiyor mu?
Özellikle büyüklerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Hem kendileri suyu israf etmeyecekler, hem de çocuklara bunun ne kadar önemli olduğunu aşılamaları gerekiyor. Çünkü o çocuklar bir gün susuz kalacak… Yani, korkuyorum dünya bir gün susuz kalacak diye. İlerde damla su için çarpışacak insanlar. Su savaşları olmasından çok korkuyorum.
Avrupa’da suyun işlenmesi ve yeniden kullanılması daha ucuz. Su arıtımı ve suyun yeniden kullanımı konusunda ileri teknolojinin geliştirilmesi için yoğun çalışmalar ve yatırımlar yapılıyor. Bu tür çalışamaların Türkiye’de de istenilen seviyeye ulaştığını düşünüyor musunuz?
Bizde bu çalışmalar yeterli seviyeye ulaşamamıştır. İnsanlar bir gün susuz kalacağız bilincine bile varamıyorlar. Suyu açıyorlar ve boşver aksın diye düşünebiliyorlar. Farkında değiller. Musluktan gürül gürül su akıyor çünkü. Rahat bir evde de yaşıyorsa düşünüyor ki, musluktan su gelmeye devam edecek. Çeşmeden gidip su almak zorunda olsa belki biraz daha bunun bilincine erken varabilir. Bu rahatlık insanları su konusunda duyarsızlaştırabiliyor.
Dünya’da 2 milyardan fazla insan temiz su kullanamıyor. Mevcut su kullanımına gerekli önlemler alınmadığı takdirde, 2025 yılında dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlası yeterli temiz sudan mahrum olabilir. Belediyelerin bu konudaki calışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belediyelere bu konuda büyük bir görev düşüyor, ama daha ziyade insanlara çok büyük görev düşüyor. Her insanın kendine düşüyor. Goethe’nın bır lafı vardır. ” Herkes kendi evinin önünü temizlerse, şehir tertemiz kalır” diyor. Yani herkes kendi suyunun kullanımına biraz dikkat ederse, bu konuda önemli bir ilerleme sağlamış oluruz. Ben kendi evimde dikkat etmeye çalışıyorum. Bu konudan her gün söz edilmesi gerekiyor, televizyonların bunun için programlar yapması lazım.
Dünya, doğal zenginliklerin yok olmasının farkına bile varılamadan, etnik ve dinsel hassasiyetler nedeniyle büyük savaşlara mı sürükleniyor?
Ben barışa çok inanıyorum. Din, dil, ırk birliğine inandığım için bu ırklar, dinler arasındaki savaşlar bana çok gaddar ve anlamsız geliyor. Hani dindar olmak demek illa müslüman olmak demek, ya da hristiyan olmak demek değil. Dindar olmak demek bence; insanlara inanmak, sevgiye inanmak, barışa inanmak demek. Birini öldürmekle insan nasıl dindar olabiliyor bunu anlamıyorum. Öldürmek isteği; öldürelim onu… yok edelim onu… Nasıl dindarlık oluyor onu anlamama imkan yok. Bugün ve gelecekte dünyanın en çok ihtıyacı olan şey barış, sevgi birliği, anlayış birliğidir. Din, dil ve ırk farklılıkları yaşadığımız dünyanın kültürel zenginliğidir. Ayrıştırıcı, ötekileştirici bir niteliği olmamalı.
Diğer yandan çevre sorunları da baya çığrından çıkmış durumda. Özellikle “su” konusu. Suyun önemini daha da insanlara aşılamak gerekiyor. Ben bu özeni evimde gösterebiliyorum. İlerde bununla ilgili oyunlar da yazmak isterim. Barış, sevgi oyunlarını yazdım ama, ekolojik problemler de önemli…
Çevre ve ekolojik yaşama bilincinin geliştirilmesi için sanata ve sanatçıya düşen görevler neler olabilir?
Tiyatro ve televizyon da bu konuda önemli bir araç olabilir ama bizim halkımız biraz daha televizyonu seviyor. İnsanların sevdiği bir sürü karakter var. Onların bu konuda verdikleri mesajların daha etkileyici olacağını düşünüyorum. Onun için mutlaka onların bu durumu değerlendirmesi gerekiyor. D
Editör: BURCU ÖZCANOĞLU